Chitwan Hakkında
Chitwan Ulusal Parkı
Nepal’in kuzeyinde 932
kilometrekarelik bir alanda yer alır. Terai Ovası’nın içlerindedir ve Tikauli
Ormanı evsahipliği yapar, Rapti, Reu, Narayani Nehirleri de burdan geçer. 1973 yılında ülkenin
ilk ulusal parkı olarak ilan edilmiştir ve safariye açılmıştır.
Parkta 50’den fazla
memeli hayvan türü, 400 kuş türü, 55 tür kara ve su hayvanı, 65 tür kelebeklvardır.
70 değişik türde de çimen bulunmaktadır.
Yaklaşık olarak 150 adet Bengal Kaplanın da evidir. Diğer tür vahşi
hayvanlardan; su aygırları, gergedanlar, leoparlar, değişik tür geyikler,
maymunlar, ayılar ve antiloplar yaşamaktadır. Parkta yapılan
aktivitelerden jip safari ile bu hayvanları görmek mümkündür. Ayrıca parkta
fil safarisi de yapılmaktadır. Parkın içindeki otellerde de konaklamak
mümkündür.
Kathmandu'dan Chitwan'a yolculuk
Kathmandu’dan
7 saat süren bir otobüs yolculuğundan sonra Chitwan’daydık. Uçsuz bucaksız
pirinç tarlaları ile yemyeşil bir yer Chitwan. Kaldığımız otel çok şirindi. Burası
Kathmandu’dan çok farklıydı. Kathmandu’nun o hareketli sokaklarının korna
seslerinin yerini burada sessizliğe ve kuş seslerine bırakıyordu. En dikkatimi
çeken şey el büyüklüğünde simsiyah kelebeklerdi. Bu siyah kelebeği ilk
gördüğümde yarasa sandım. Havada süzülerek uçuyordu ve çok büyüktü. Bu siyah kanatların
kimisi fosforlu renklerle bezenmişti, kimisi ise sadece siyahtı. İlk gün otelimizde
yediğimiz öğle yemeğinden sonra etrafı tanımak için rehberimiz Minu’nun
eşliğinde dolaşmaya çıktık. Buradaki otellerin hepsi yemyeşil bahçeler içinde
geniş bir alana yayılıyordu ve bir çoğu lüks otellerdi. Chitwan merkezi oldukça
küçüktü. Yolun iki tarafında dükkanlar olan bir sokaktan oluşuyordu. İlk günkü
gezimizde filleri gördük. Ayaklarından büyük kütüklere zincirlenmişlerdi.
Yanlarına fazla yaklaşmamıza izin vermediler. O kalın zincirleri bile
yerlerinden sökebiliyorlarmış kızdıklarında. Yolda muson yağmuruna yakalandık
ve sırılsıklam oldum. Henüz her gün yağan bu yağmurlara alışamamıştım ve yine
hazırlıksızdım. Nepal’de Temmuz, Ağustos ayları muson yağmurları mevsimiydi. Önceleri
pek hafife aldığım bu yağmur, öyle yoğun bir şekilde yağıyordu ki, eğer
yağmurluğun yoksa kısa sürede iç çamaşırlarına kadar ıslanıyordun. İşte o gün yine
baştan aşağı ıslanınca bir yağmurluk edinmem gerektiği kanaatine vardım. Chitwan
merkezdeki dükkanlardan birinden yağmurluk aldım. Ama Kathmandu’da almadığıma
pişman oldum. Orada daha çok çeşit ve seçenek vardı. Chitwan’a yağmur mevsimi
giderseniz mutlaka bu tür alışverişlerinizi Kathmandu ya da Pokhara’da yapın.
Yağmurda ıslandığım gün pirinç tarlalarında çalışan işçiler yağmurdan bu şekilde korunuyordu.
İlk günün akşamı Nepal’in yerel danslarını izlemek üzere bir tiyatroya gittik. Ellerinde
sopalarla yaptıkları bir çeşit dans izledik.
Fillerle Safari Turu
İkinci gün fil üzerinde ormanda gezinti yapacaktık. Sabah Jeep ile fil safari
yapılan yere geldiğimizde üzerlerinde 4-5 kişilik gruplar halinde oturmuş
insanlarla birlikte ormana doğru sürüler halinde giren ve ormandan çıkan
kalabalıkları görünce biraz şaşırdım. Chitwan o kadar sakin bir yer
görünümündeydi ki bu insanlar nereden çıktı dedim. Biz de bir filin üzerine
yerleştik ve ormana doğru ilerlemeye başladık. Filin üzerinde oldukça
sarsılıyorduk ve fotoğraf çekmekte biraz güçlük çekiyordum. O açıklık alandan
ormana girince aniden vahşi bir ormanın içinde buldum kendimi. Sanki saatlerce
ormanda ilerlemiş ve ormanın derinliklerine inmişiz gibi hissettim. Filler
bataklıklardan, sık ağaçların arasından geçiyordu. Normalde buralardan
yürüyerek geçmek imkansız gibiydi. Karşımıza maymunlar, geyikler, yaban
domuzları, tavus kuşları çıkıyordu.
Buralarda kaplan da varmış ancak biz denk gelmedik. Öğlen yemeğinde
otelimize dönmüştük.
Öğle yemeğimizi yedikten sonra
tekrar Jeep ile nehir kıyısına gittik. Orada yıkanan filleri izledik. Turistler
isterlerse fillerle birlikte yıkanabiliyorlardı. Islanmaktan kuru kıyafetim
kalmadığı için fillerle yıkanmaya cesaret edemedim ama izlemesi de çok
eğlenceliydi.
Oradan yine jeep’le nehir kıyısında başka bir bölgeye gittik. Orada bir kanoya
binerek nehirde ilerlemeye başladık. O sırada yağmur başlamıştı ama bu sefer
hazırlıklıydım, üzerimde yağmurluğum vardı. Nehir boyunca kano ile sessizce süzülüyorduk.
Yağmur damlalarının yağmurluğuma ve suya çarpan sesini dinlerken içsel
sessizliğe geçtim sanki. An durdu, içimde bir şeyler kendini dinginliğe
bıraktı. Ruhum an’ın içinde tıpkı o kano gibi süzülüyordu.. Sessizliği bir
telefon sesi bozdu. Rehberimize gelmişti telefon. Yakınlarda bir Rhino vardı ve
hemen oraya gidersek Rhino’yu görebilirdik. Rhino bu bölgeye özgü bir gergedan türü.
Rehberimiz kanoyu kıyıya doğru yönlendirdi. Kano’dan indiğimizde bir jeep bizi
orada bekliyordu ve bizi alıp Rhino’nun görüldüğü yere götürdü.
Rhino taştan yapılmış bir heykeli andırıyordu. Bir tepenin hemen altında
otladığı için tepeden onun 10 metre yakınına kadar yaklaşabildik. Rehberimiz
çok şanslı olduğumuzu söyledi. Genelde bu kadar yakınına gelmek çok zormuş. Bol
bol fotoğraf çektim.
Akşama doğru otele döndükten sonra çektiğim fotoğrafları harddiske aktarmak
için yakınlardaki bir internet cafe’ye gittim. Fotoğraflarla uğraşırken cafede
çalışan çocuk nereli olduğumu sordu. Türk deyince yanıma oturup Türkiye
hakkında sorular sormaya başladı. Onunla konuşurken buranın insanı ne kadar
cana yakın, ne kadar güzel dedim. Kapının önünden geçen büyük bir şey dikkatimi
çekti. Gözümü kapıya doğru çevirdim. Kapının önünden bir fil geçiyordu… Fil
kapının önünden geçti gitti… Bir süre boşluğa baktım. Tıpkı kedi ya da köpek
geçer gibi dedim… Ama o kedi ya da köpek değildi, bir fildi. Gözlerim hala
boşluğa bakıyordu.. “Tanrım ben Nepal’deyim!” dedim … İşte o idrak ettiğim an’dı…